top of page

(İçsel) Otorite vs. Zihin

Verdiğimiz kararlar gerçeğimiz olur. 'Doğru' karar vermek ne demek?



Hayat yolumuz verdiğimiz kararlar neticesinde şekilleniyor, değil mi?

Sanırım bu konuda hemfikiriz. Lakin kimse bize doğru karar vermeyi öğretmiyor. Bu düzen, 80 küsür bin yıldır zihin gücü kullanılarak geliştiği için ve bizler de bu süregelen düzenin birer parçası olduğumuz için, bizleri zihnimizi kullanarak karar vermeye koşulluyor. Zihin, karar verme konusunda güvenilir bir yer değildir. ‘Bu teklife evet dersem çok para kazanırım. Bu davete hayır dersem çok ayıp olur. Bunu seçersem şu olur. Şunu seçersem bu olur.’


Fark ettiğin bir şey var mı burada? Evet, hesap kitap var. Tartıp biçme var. Seçenekleri masaya yatırma var. Ama seçeneklerin sonu olmayabiliyor ve birey kendini karar verirken bir kargaşa kuyusuna itilirken bulabiliyor. Bu da genelde ‘aaaaah, bilemiyorum!’ ile sonuçlanıyor. Çünkü evet, zihin bilmiyor. Zihin doğru kararı bilemez.

Hesap kitaba dayalı verilen, yani zihinsel bir tartıp biçme sürecine dayalı verilen her karar bizleri hak etmediğimiz tecrübelere sürükler: hüsran, öfke, hayal kırıklığı, pişmanlık ve acı.

Ben dizaynım gereği bu konuda şanslıyım. Sakral Otoritemin farkındayım. Yani, dizaynımda Sakral merkezi benim için İçsel Otorite yapan akış tamamen farkında olduğum bir potansiyel. (Siyah bir kanal - dizaynlarımızdaki siyah ve kırmızı aktivasyonları ve aralarındaki farkı Rave ABC eğitiminde detaylıca işliyoruz bu arada) Avusturya’da yaşıyorum. 14 yaşındayım. Lise seçimi için karar vermem gerekiyor. Not ortalamam sisteme göre çok iyi olduğu için bir çok seçeneğim var. Rahmetli babacığım bu konuyu tabii çok ciddiye alıyor. Ve bir gün ben okuldan eve geldiğimde kendisini yemek masasına serdiği farklı broşürlerin başında otururken buluyorum. ‘Gel hadi kızım, okulunu seç yavaştan’ diyor bana. Orta okul son sınıftayken zaten zaman zaman farklı okullardan görevli kişiler gelip, biz öğrencilere seçeneklerimizi anlatıp okulları tanıtırken ben onlardan birine çok çekildiğimi hatırlıyorum (Sakral yanıt) ve bu nedenle de zaten okulumu o zaman ‘seçiyorum’.

Masaya oturuyorum ve gözüm o daha önce çekildiğim okula gidiyor. Diyorum ki ‘ben bu okula gitmek istiyorum baba’. ‘Ama dur kızım öyle hemen atlama. Bir bakalım hangisi geleceğin için daha iyi. Çok zekisin, hepsine gidebilirsin istersen. Her birine bi bakalım.’ diyor. Ben dinlemiyorum bile anlattıklarını. Çünkü biliyorum. Ama her zaman öz olan kararlar vermiyorum elbette. Çünkü o yanıta her zaman güvenebileceğimi kimse bana öğretmemiş.

Dizaynımızda bir potansiyelin farkında olduğumuzda o potansiyeli yüzde yüz doğru ve sağlıklı bir şekilde yaşarız anlamına gelmiyor yukarıda paylaştığım bilgiler.

Babamın hamlesi elbette çok kıymetliydi. Bana en uygun olanı seçme niyeti var orada. Ama onun da koşullanmış olduğu kalıp, zihinsel bir ‘en iyisini seçme’ kalıbı.

Ve bu kalıpla büyüyoruz hepimiz. Benim gibi şanslı olmayan, yani otoritesinin farkında olmayan biri için bu şekilde yetiştirilmek bireyin karar verme konusunda daha da güçlük çeken ve kafası karışık birine dönüşmesine sebep olur. Ve sürekli yanlış (zihinsel) kararlar veren bir insanın hayatı hak ettiği, eşsiz ve akıcı bir hayat yolu değil de sürekli dirençle karşılaştığı ve yaşam enerjisinin bir milyon katını harcadığı bir yola evrilir. Bu şekilde var olmak da bireyi zamanla hasta eder. Evet, verdiğin en ufak yanlış kararla sağlığına zarar verirsin. Eski, homojen ve Sakral Otoritesine yüzde yüz güvenebileceğini bilmeyen Elvin’den bir örnek vereyim. Tanımsız bir Solar Plexus ile benim koşullanmış zihnim beni ‘gerçeğimden kaçırmaya, saklanmaya veya onunla savaşmaya/mücadele etmeye’ iterek işliyor beni. Örneğin daha önce aramızda gerginlik olmuş olan bir insan bana ulaşıyor ve beni kahve içmeye çağırıyor diyelim. Ve bu soruya cevabım ‘ıh ıh’ yani evet oluyor. Bedenim çekiliyor, heyecanlanıyor vs. Bir saniye geçmeden zihnim devreye girip otoritem, yani kararım üzerine ikinci bir tahmin yürütüyor ‘ama bak şimdi siz şöyle bir şey yaşamıştınız. Yine aynısı olursa gereksiz yere başın ağrıyacak’ diyor bana.

Korkuyu görebiliyor musun burada? Koşullanmış zihin, sırtını hep belirsizlik korkusuna dayar seni işlerken. Bunun üzerine ben zihnimi dinleyerek buluşmaya gitmiyorum diyelim. En ufak bir kararı bile böyle kendi gerçeğini bastırarak veren bir zihin Elvin’in hayatına hükmetmekte olduğunda daha da büyük kararlarda daha da güçlü olacaktır. Böyle yaşayan (zihninin kölesi haline gelen) Elvin de zamanla türlü türlü sindirim sistemi sorunları geliştirecektir.


Bende yıllarca kronik kabızlık vardı mesela; Human Design deneyime başlamadan önce. Beni ilgilendiren konularda genelde Sakral kararlar vermek kolay iken başkalarını da içeren süreçlerde zihnim hükmederdi kararlarıma. Tanımsız Solar Plexus biyolojik olarak sindirim sistemiyle, sinir sistemiyle, pankreasla ve böbreklerle bağdaştırılır. Buranın öz olmayan davranışlarını benimseyen biri, kendine hak etmediği tecrübeler yaşattıkça zamanla bedeni bu konular üzerinden ona sinyal verir. Kabızlık nedir? Şişmektir. Kendi gerçeğini dillendiremeyen, duygulardan kaçan, bastıran vs. şişer. :) Çünkü duygular yoğun enerjilerdir. Enerji birikimi var orada ve o enerji birikimine sıkı sıkıya tutunan ve bırakamayan bir zihin. Bu sadece minik bir örnek. Yanlış verilen kararların sebep olabilecekleri kronik fiziksel sıkıntılara sadece bir örnek. Şimdi verdiğin zihinsel kararları ve kendi sağlığını uzun vadede nasıl bozduğunu sen düşün … Human Design Sistemi hiç bir şeye benzemiyor. Bu sistemi diğer tüm sistemlerden farklı kılan en önemli unsurlardır Strateji ve Otorite bilgileri. Yanlış anlaşılmak istemiyorum ama gözlemlediğim bazı konuları burada paylaşma gereksinimi duyuyorum. Yıllardır psikoterapiye giden ve hayatında, duygu halinde, kendi değerini fark etme konularında bir adım ilerleyemeyen insanlar tanıyorum ben. Çünkü benim de yıllardır yürüdüğüm bu yolda fark ettiğim ve sistemin de zaten net bir şekilde belirttiği gibi, bir şeyi anlamak veya bilmek hiç bir şey değiştirmiyor. Adım atmaktan geçiyor değişim. Ama o adımlar zihinsel bir hesap kitap yapma durumdan atıldığı sürece yerinde koşmaya mahkumdur birey.

Bir örnek vereyim. Diyelim ki yetişkin bir Projektör susmaya koşullanmış. Kendi değerinin farkında olmayan, ilişkilerinde fark edilmeyen ve başkalarına kendini fark ettirmek adına sürekli enerji sarfeden ama karşılığını bulamayıp acı dolu bir bireye dönüşen bir Projektör. Psikoterapiye başlıyor. Terapistiyle konuşurken fark ediyor ki evde ebeveynleri onu fark etmemişler. Sürpriz! O acının nereden geldiğini ‘anlıyor’ böylece terapi esnasında. Sonra bir gün bir grupla otururken hararetli bir sohbete o da dahil olmak istiyor çünkü artık sesini duyurması gerektiğini ve ancak böyle iyileşebileceğini düşünüyor zihni. Ve o da sohbete karışıyor, kimse onu fikir beyan etmeye davet etmemişken. Ve ne oluyor? Tabii ki sesi duyulmuyor. Sonra terapide bundan bahsediyor ve ‘deniyorum ama duyulmuyorum; deniyorum ama olmuyor’ diyor. Çünkü hala zihinden deniyor. Halbuki Strateji ve Otoritesini uygulamaya başladığında çok daha farklı bir senaryo ile tanışacak. Eğer kimse onu konuşmaya davet etmiyorsa, o insanların onun için doğru olmadıklarını fark edecek belki de.

Bu deneyde yol böyle alınır. Strateji ve Otoriteni uygulayarak. Başka türlü kendine gelmek mümkün değil. Genel hatlarıyla 7 tane Otorite türü, yani doğru kararın çıktığı yer vardır. Dizaynlarımıza göre bu yedi otoriteden birine sahibizdir. (Otorite konusunu da Dizaynını Yaşama Atölyesinde detaylıca işliyoruz bu arada) 1) Solar Plexus Otoritesi 2) Sakral Otorite 3) Dalak Otoritesi 4) Ego/Kalp Otoritesi 5) G/Kimlik Otoritesi 6) Süreç Bazlı/Çevresel Otorite (Mental Projektör) 7) Lunar Otorite (Reflektör) Otoriten hangisi ise, onu hayatına entegre etmeye başladığın zaman ancak Human Design Sistemi’nin sunduğu diğer çikolataların (kapılar, kanallar, enkarnasyon haçları vıdı vıdıların) tadına bakmaya başlıyorsun ve gerçek anlamda senin için ne ifade ettiklerini kavramaya başlıyorsun. Zihnin görevi ne mi? İnsan olma tecrübesine müttefik olmak. Bu kadar. Algılamak. Anlamak. Görmek. Bilmek. İdrak etmek. Davet edildiğinde, sorulduğunda başkalarına ilham olabilmek. Fark etmek. Farkına varmak. Zihin hep konuşuyor, hep konuşacak. Ama sen, onun anlattıklarına artık atlamayacaksın ‘tamam efenim’ diye. Harekete geçmek için, karar vermek için Otoriteni uygulayacaksın.

Zihnini fark etmek yerine harekete geçmek için kullandığın sürece, zihnin zihinliğini deneyimlemez. Gerçek zekanla asla tanışamazsın. Tecrübe ettiklerini fark edebilmeye yer olmaz orada. ‘Uykuda olma hali’ der buna asırlardır filozoflar, mistikler … zihinsel kararlar verdikçe uyursun. Kendine uyanmak için tasarlanmış bir bedenin var ama. :) Hepimizde bu potansiyel mevcut. Kendine uyanmak ve görmek, bir tane doğru alınmış karara bakar! ;) Sevgiyle 🌹 Elvin

コメント


  • Instagram
  • Facebook
bottom of page