Güvensizlik ... Açıklıklarımız
- Follow Your Beat
- 25 Tem 2023
- 4 dakikada okunur
Dizaynımızda neresi tanımsızsa oradan gideriz okula, oradan veririz sınavlarımızı, oradan hassassızdır, oradan yaralı … oradan bilge.

Travmatik bir çocukluk ve ergenlikten geliyorum ben. Çatı evremde (Profili 6, yani örnek/rol modeli olanların hayatlarında tecrübe ettikleri ‘ikinci evre’ - yaklaşık 30 ile 50 yaş arası süren evrede) bu travmaların beden ve ruhumda yaratmış oldukları katı kalıpları görmeyi ve iyileşmeyi öğreniyorum.
Tecrübe etmiş olduğum travmalara dayalı olarak hayatta kalabilmek için herkes gibi yıllar içerisinde geliştirdiğim zihinsel stratejiler ve katı görüşlerimÇok küçüktüm, annemin öğrencilik yıllarından kalan fotoğraflarına bakıyorduk. Kız arkadaşlarıyla olduğu grup fotoğrafları vardı. Herkes gülüyor ama içlerinden biri her fotoğrafta çok düz ve mutsuz duruyordu. Dikkatimi çekmişti ve anneme ‘anne bu kadın neden hiç mutlu değil?’ diye sorduğumu hatırlıyorum. ‘Babası ölmüştü onun o zamanlar. Üzgündü.’ dedi.
Yıllar sonra o düzlüğün ve mutsuzluğun beni de himayesi altına alacağından pek habersiz fotoğrafları incelemeye devam etmiştim …
Ağır travmalar tecrübe etmiş olmanın yan etkilerinden biri etrafını, dünyayı pür dikkat gözlemleme becerisidir. ‘Sen her şeyi önden ve herkesten önce gör ki, güvenmediğin dünya sana doğru bir hamlede bulunmadan sen kendini koruma altına almış ol.’ Böylece her hareketini, hayatına dair her şeyi her daim kontrol etmeye çalış. Ancak böyle güçlenip hayatta kalabileceğini ve var olabileceğini düşünürken aslında korku kuyusunu ne kadar derin kazıdığını fark edemiyor kalıplaşmış insan zihni.
Son günler bana, dünyaya güvenmemeye programlanmış olan zihnimin hâlâ ne denli hayatımı yönettiğini fark ettirdi. Uzun sürelerdir elim pek gitmiyor sosyal medya paylaşımlarına. Temel okumalara genel olarak ara verdim. Bir şeylerin içimde kaynamaya başlamış olduğunu şimdi geri dönüp baktığımda görebiliyorum. Önce kendimle olan ilişkimi sağlıklı kılmam gerektiğini sezdirmiş bana arada ortaya çıkan yetersizlik ve manasızlık korkularım ve tabii son yıllarda beni iten o yüce ‘özünle sözün bir olsun’ gücü. :)
Yıllar içerisinde belirsizliğe teslim olmayı öğretti bana Strateji ve Otoritem ve bununla birlikte öz-gürleşmenin hayatla olan bu doğal ve uyumlu dansının tadına bile varabiliyorum bugün.
Son günlerin yoğunluğunda hüngür hüngür ağlarken içim bir ağaç kadar sağlamdı, hatta mutluydu, tatmin dolu … artık ben sağlıklı o ÖZ’e, tasarlanmış olduğum varlığa doğuyorum çünkü. Eski maskeleri birer birer çıkarıyorum yüzümden.
Ra, tanımsız Solar Plexus’a mayın tarlası derdi. Gerçekten öyle. Ancak tetiklenme ile erişimi olabiliyor bireyin oradaki öz olmayan kalıplarına. Ancak tetiklendiğinde yarasını görebiliyor. Her bir kaçışı korkudan, her bir saklanışı korkudan ve her saldırışının da korkudan oluğunu fark etmek zihinde yarattığın ‘ben’in ölümü anlamına geliyor. Ölüyor böylece o eski, öz olmayan kalıplar … aynı anda yeni sen, asıl sen doğmaya başlıyor en hafif haliyle, kocaman kalbiyle, masum gücüyle.
Tanımsız Ego merkezimde uyuyan 3 potansiyelim var. Bunlardan zihnimi belki de en çok zorlayan ve hakkında öğrendiğim 21: ‘ISIRIP KOPARAN ve kontrol’ kapısı/özelliği.
Dişleri sıktırır bu özellik insana.
21’in varsa, tanımlı veya tanımsız Ego, hayatındaki maddi süreçlerin kontrolü ve sorumluluğu sende olmalıdır. Ama Ego tanımsız olduğunda bu kontrol kavramını öz olmayan zihin başka şeylerle de karıştırıyor, yani yanlış yorumlayabiliyor. E okula gittiği konu tanımsız Ego.
‘Hayata ve insanlara güvenemeyeceğim için kontrol sahibi olmalıyım’ kalıbı, tanımsız Kök, Solar Plexus ve Ego’dan türeyebiliyor, benim hikayemde olduğu gibi. İyileşme kelimesine pek çekilmiyorum, bunun yerine ‘kendine gelme’ demeyi tercih ediyorum ben. Kendine gelmek bol sabır ve şefkat gerektiren bir süreç. Bir adım ileri gidip bazen de iki adım gerilediğin bir yolculuk olabiliyor. İlişkilerimizde de bu öz olmayan kalıplara açık olanlara çekiliyoruz. Yaralarımız birleştiriyor genelde bizleri. Kendine gelene kadar.
Ailemdeki kadınları ve adamları düşündüm örneğin son günlerde. Anneannem ben 7 yaşındayken vefat etmişti. Onu hep ağlayan, herkesi suçlayan, kurban rolünde bir kadın olarak hatırlıyorum. Anneme veya teyzelerime ‘anneniz nasıldı?’ diye sorduğumda da ‘ah anacığımız, çok acılar çekti o’ derlerdi. Dedemi sorduğumda ‘çok laylaylom bir adamdı, pek evde değildi’ derlerdi. Yani sağlıklı var olan bir erkek figürü yok ailede. Anneannemin babası da zaten o çok küçük yaştayken vefat etmiş. Yani kendisinin de bildiği tek erkek figürü, olmayan bir erkek modeli.
Benim babam ben 16 yaşındayken vefat etti.
Teyzemin eşleri çok bencil adamlardı.
Ailedeki kadınların ortak hikayeleri ‘olmayan’ adamlara çekilmeleri. Dolayısıyla gerçek ve sağlıklı bir ilişki kurmanın ne demek olduğunu hiç tatmamış olmaları. Aileyi kurtaran, herkes için her şeyi yapan (saçlarını süpürge eden) kadın modelleri ailemin kadınları. Ve elbette bana da hep bu aktarıldı, içine doğduğumuz coğrafyada bir çok kadına aktarıldığı gibi. Alttan alan olmak, ses çıkarmamak, ne kadar acı çekmek o kadar aşık olmak, erkeğin ilgisi için var olmak vs. gibi son derece yanlış, sağlıksız ve hasta kalıplar.
Uzak doğu felsefelerinde sıkça rastlanılan zihnin yarattığı ‘acı sarmalı’ kavramı tam olarak bu. Öz olmayan kalıpların farkına varıp onların iplerini salmadıkça insan (farkında olmadan) kendi kendine yarattığı o acı sarmalından çıkması da imkansız.
İyi bir kadın olmak için geri çekilip, göze batmayıp bol bol iyilik yapmam gerektiğiyle koşullandım ben. Bu ben olmayan maske o denli yapışmış ki yüzüme, onu çıkarmaya çalışırken alttaki derimi de beraberinde götürüyor gibi hissedebiliyorum zihnimin yarattığı ikiyüzlü kalıpları fark ettikçe ve kendime bunları açık açık itiraf ettikçe. Çünkü bir süredir ben diye sandığım bir çok gerçek ölmekte. Bu sürecin neticesinde ortaya çıkan ise kendine gelmek için alan ve ferahlık. Hayat akabinde hemen sunuyor güzelliklerini kendine doğru attığın her cesur adımda. Güzel insanların, güzel kalplerin varlığını da sana hissettirerek.
Ve tüm bu düşüncelerde, farkındalıklarda yine ve yeniden fark ettiğim bir gerçek var ki o da kimsenin seni sana getiremeyeceği gerçeği. Gerçekler dışarıda değil. Gerçekler başından beri hep içerideydi zaten.
Acı sarmalında mısın? Sürekli reaktif tepkiler mi veriyorsun?
En basit muhabbet veya sohbetlerde kendini entellektüel olarak müdafaa ederken mi buluyorsun? (Tanımsız Baş ve Ajna) Karşındakini dinlemeye kendine izin vermeden sesini duyurmak için ne söyleyeceğini düşünüp bağıra bağıra veya araya girerek bir şeyler mi anlatmaya çalışıyorsun? (Tanımsız Boğaz) Bir diğeri henüz bir adım atmadan ‘dur bunu ben senin için yaparım’ mı diyorsun? (Tanımsız G, tanımsız Dalak, tanımsız Sakral, tanımsız Baş) Etrafını sürekli inceliyor, gördüklerini kalıplara mı sokmaya çalışıyorsun? (Ben-ötesi profiller: 5/1 - 5/2 - 6/2 - 6/3, tanımsız SP, tanımsız Kök) Bir diğerinin gerçeğine karşı agresif tavırlar mı sergiliyorsun? (Tanımsız SP, Ajna) Kaçıyor musun? Saklanıyor musun? Sürekli isyanlarda mısın? (Tanımsız SP) Strateji ve Otoriteni uygula. Sımsıkı sarıl bu iki aracına. Ve izle yolunu, oluşan yeni dinamikleri … doğal ve dirençsiz şekilde sana ait olmayan o sağlıksız ve programlanmış kalıpların iplerini salabildiğine şahit ol. Bunu her becerdiğinde, o kalıbın yerine içini kocaman bir öz sevginin kapladığına şahit ol. Kendine gel. Kendini sevmenin erdemini tatmaya kendine izin ver. Sevgiyle🌹 Elvin
Oh dedirtti yazdıkların. O kadar benzer bir hikaye olunca geçmişe dair sağlıksız kadın ilişkilenme algısı,baba kaybı. Yazdıkların umut oldu 💜💫
Ancak bu kadar güzel ifade edilebilirdi.Bayıldım…💞💞